12 EYLÜL DOLAYISIYLA DEVLET BAHÇELİ VE ÜLKÜ OCAKLARI BAŞKANLARINA SESLENİŞİMDİR!
Bu seslenişim, önce Devlet Bahçeli'ye ve ülkü ocaklarının en tepe noktasında ki muhteremden, Anadolu'nun en kuytu beldesindeki Ocak Başkanına varıncaya kadar tamamınadır...
Bu seslenişim, samimi ve ihlâslı bir sesleniştir...
Ülkücü bir kükreyiş ve dahası yaklaşan tehlike karşısında feryadımdır...
Ve bu seslenişim, darağaçlarında Hakk'a yürüyen, kalleş kurşunlarla ruhunu teslim eden 5000 ülkücü şehidimizin mübarek ruhaniyetleri ve onların geride bıraktıkları acılı anaları- Babaları, öksüz kalan evlâtları adınadır böyle biline
Haykıracağız ve hiç susmayacağız.
Bu dava ikbâl kapılarını açmak için kullanılan ne bir maymuncuktur, ne bir yerlere yükselmek için kullanılan iskele, ne de SARAY FAYTONLARINA koşulacak bir beygirdir.
Türkeşin ölümünden sonra ülkücü davaya vurulan emperyalist prangaları mutlaka kırmalıyız, çünkü ülkücüler Türk milletinin bağışıklık sistemini oluşturan alyuvarları, ayakta dik durmasını sağlayan omurgasıdır.
ÜLKÜCÜLÜK.
Bu ifade;
Vatan, Millet, Din ve Devlet uğrunda vermiş olduğumuz beş bin ülkücü şehidin ruh hallerinde, darağaçlarında can veren Pehlivanların, Duracıkların, Baktemurların şahadetlerinde saklıdır ve aynı zamanda Özmenem, İmamoğlu ve Önkuzuların mezar taşlarında kitâbeleşen bir devrin öyküsüdür.
BU DAVANIN ASIL SAHİPLERİ OLAN 1980 ÖNCESİNİN ÜLKÜCÜLERİ;
Vatan bizim sevdamız,
İdam sehpaları Burağımız,
Darağaçları sıratmızdır diyerek anadan, babadan, candan ve yardan geçtiler.
Onlar, çileyi zevk bildiler, ne dünyaya meylettiler, ne de zulme boyun eğdiler, hepsi gülerek Allaha yürüdüler.
Devrin cellâtlarınca idam edilen ülkü devlerinin ayaklarının altlarındaki sehpalar, üzerlerinde ki ülkü devlerini cennete taşıyacak kanatlarını açmış birer BURAK'TAN farksızdılar.
İdamları için çatılan darağaçları ise; mahşer günü onların cennet yolundaki Sır'atları olacaktır daha kolay geçebilmeleri için.
O mübarek Ülkücü Ağabeyileriniz kendilerini Türk milletine adamışlardı.
Onlar ki, Türk milletine Allah'ın birer mübarek armağanıydılar.
Ruhlarını İslâm'ın potasında eriterek, Türklük gurur ve şuuruyla peşinden koştukları kutlu davanın birer çerisi olup boyunlarına geçirilen yağlı urganlardan son kez ağıran tan yerine bakıp büyük bir teslimiyet içinde ''Lâ ilâhe illallah'' diyerek Allah'a yürüdüler.
Ülkücüleri ve onların kutlu davalarını, millete adanmışlıklarını, sevdalarını görmezden gelerek böylesi bir gençliğin aleyhinde konuşanlar ve bu gençliği siyâsi ikbâlleri uğruna başka başka siyâsi adreslere pazarlayanlar ve de dün ülkücülere sövüp bugün ise sahtekârca övgü düzenlerle aynı safta olanlar her kim olursa olsunlar, nankördürler, haysiyet ve şeref fukarasıdırlar.
BİZ ÜLKÜCÜLER;
Türk milletinin devamlılığı ve devletin ebet müddet yaşaması için varız.
Bu yolda çekilen çileler, meşakkatler ve tüm sıkıntılar bizim için zevktir, gıdamızdır. Ülkücünün çektiği bu çileler yarın mahşerde mizan terâzisinin sevap kefesine konularak tartılıp, en makbul ibâdetlerinden sayılacaktır.
Bizler bu dertle hoşuz.
Bizi yaşatan ve bize hayat veren bu derttir.
Aramızda dertsiz EYYAMCILARA yer yoktur.
Saray yamakları,
''Türklüğü ayaklarımın altına aldım'' diyenlerin fedâiliğine soyunanlar, ülkücülere sövenlerle birilikte yol yürüyenler ve Cumhur İttifakı paranoyakları mekânımıza uğramasınlar.
Bu dert bizim gıdamız, havamız, suyumuzdur.
Kim ki bizi bu dertten kurtarmak için bir ilâç sunuyorsa biliniz ki o ilâç değil bizi öldürecek olan zehirdir. Dedik ya, bizi yaşatan bu derttir.
Çünkü bu dertten kurtulduğumuz an;
biz de diğerleri gibi artık bir hiçiz ve dünyaperest bir ölüyüz.
ÜLKÜCÜYÜ ÖLDÜREN ZEHİR;
Dünyayı taparcasına seviştir.
Dünyevi zevktir ve rahata olan düşkünlüktür.
Bana necilik, sorumsuzluk ve vurdum duymazlıktır.
Öldüren bir zehir daha vardır ki adı UKELÂLIKTIR!
UCUZ ADAMDAN ÜLKÜCÜ OLMAZ!
Ülkücü Dava;
Türk milletinin son fikir ve iman kalesi, mazlum milletlerin umut çeşmesidir!
Ülkücü;
Irzın, namusun hamisi olup, Türkün gönül gönderinde şeref ve izzetle dalgalanan lekesiz bir bayraktır!
Ülkücü;
Türkü tarihten silmek ve İslâmı boğmak isteyenlere karşı Hakkın demir pençesi, âdaletin, merhametin, tevazuunun ve hakkaniyetin simgesidir!
''ÜLKÜCÜ DAVA VE TEŞKİLÂT YAPISI- BAŞKAN VE YÖNETİCİLER NASIL OLMALILAR Kİ BAŞARI YAKALANABİLSİN''
ÜLKÜCÜ DAVA;
Türk milletinin huzuru ve refahının sağlanabilmesi, maddi ve mânevi bakımdan kalkındırılıp, dünya milletler âilesi içinde lâyık olduğu en üst seviyeye gelebilmesi için gerekli olan insan tipini yetiştirmeyi gaye edinen ve bütün bunların gerçekleşebilmesi için de Türk gençliğini merkeze koyan milli bir davadır
ÜLKÜCÜ DAVA;
Gönül ve Hâl ehli olup,
Türklük ve İslâm ateşiyle yanıp Kavrulan,
Hakk`ka sevdalı,
Rütbe beklemeyen,
Dünyaya meyledip ikbal kovalamayan,
Evliyalar coğrafyası Anadolu´nun her taşına sevdalı,
Her karış toprağına vurgunların dilinde türkü,
Gönlünde muhabbet, yüzünde tebessüm,
Ciğerinin deliklerinde tarifi imkânsız bir sızıdır...
ÜLKÜCÜ DAVA;
Yunus gibi "Gel gör beni aşk neyledi" diyerek yananların,
Ertuğrul gibi Gâzilerin davasıdır!
ÜLKÜCÜ DAVA;
Buram buram Türklük kokan Hazreti Yesevi'nin Türkistan yeli,
Hazreti Mevlâna'nın insan sevgisiyle tutuşan gönlünün muhabbet ateşi, 5000 ülkü şehidinin kana kana içtiği şehadet pınarıdır.
ÜLKÜCÜ:
İlim, irfan, iman, tevazu, millî gurur, millî şuur, milli şahsiyet, millî haysiyet, millî ahlâk, basiret, müsamaha, zekâ cesaret, metanet, tahammül, ümit, heyecan, vatan ve millet sevgisi, istiklâl ve hürriyet aşkı gibi hasletlerin sahibidir.
ÜLKÜCÜ;
Türk milletinin, vatanı, namusu, mukaddesleri ve İslâmın tüm değerleri üzerine TURANİ ve KURAN İ bir hassasiyetle titreyen ve Leylâs'ı vatan olan şehadete sevdalı bir er kişi demektir.
ÜLKÜCÜ DAVA
Türk milleti için daha mükemmeli olmayan ve dünya var oldukça yaşayacak tek fikir sistemidir.
Duygu, bilgi ve kültür temelleri üzerinde yükselen bir inanç ve fikir hareketidir ki bu hareketin mensubu olmak bir Türk için, daha büyüğü olamayan bir şeref madalyasıdır!
ÜLKÜ, YÜCE BİR İDEALDİR;
Tarihi,
Kültürel
Ve mânevi kaynaklardan beslenir.
ÜLKÜCÜLÜK;
Fıtri bir hadise,
Asâlet gerektiren bir tercih
Ve imâni bir harekettir.
ÜLKÜCÜLÜKTE ÜÇ ÖNEMLİ BOYUT VARDIR;
Milli,
İnsani
Ve islâmi.
ÜLKÜCÜLÜK, ÜÇ KAİDE ÜZERİNE İNŞA OLUNMUŞTUR;
Duygu,
Bilgi
Ve kültür.
Rahmetli başbuğumuzun rahle-i tedrisinden geçmeyenlerin yüzeysel ve yetersiz kalarak kaos ve muvazaa yaratmalarının temelinde başbuğun fikirlerinden nasiplenememek yatar.
ÜLKÜ OCAKLARI MEVLEVİ DERGÂHLARI GİBİDİR
Ülkü Ocaklarında da tıpkı Mevlevi dergâhlarında olduğu gibi iki tane aşhane vardır!
Mutfağın birinde;
Aş pişer,
Mide doyar,
Vücut gelişir.
Diğer mutfakta ise;
İnsan pişer,
Beyin doyar,
Gönül gelişir.
Bu davanın teşkilât Başkanları ve yöneticileri, davayı kendi nefislerinde noksansız yaşayan, davanın tüm güzelliklerini davranışlarına yansıtarak şahsında vitrinleyen, sözünden emin olunan ve isminin her geçtiği yerde kendilerinden özenle bahsedilen, mal- Can- Namus ve sır teslim edilebilecek emin kişiler olmalıdırlar
Türk milliyetçiliğinin ve Ülkücü Davanın Lideri Merhum Alparslan Türkeş'in yazmış olduğu ''9 IŞIK KİTABI'' na bir baş ve iki ayak takılarak toplum içinde dolaştığını, insanlarla selâmlaşıp sohbet ettiğini farz edelim!
İşte Ülkü Ocakları Başkan ve Yöneticilerinin her biri toplum içinde, bir baş ve iki ayak takılı 9 IŞIK KİTABI misâli dolaşmalı ve o kitâbta yazılı olanları hal ve hareketlerine, tavır ve konuşmalarına yansıtıp, saygı, ahlâk, edep, tevazu, bilgi birikimi ve imanlarıyla gönüllerin adamı olmalıdırlar!
Teşkilât Başkanları ve yöneticileri toplum içinde her yönüyle örnek insanlar olarak kabul görmeliler ve asla bir takım hatalar, suistimaller yaparak dışarıda ve içeride dedikodulara sebebiyet verip arkalarından söz söyletmemeliler. Bu olduğu an o teşkilat itibar kaybına uğrayarak güven kaybeder. Böylesi teşkilâtlar için başarı söz konusu olamaz
Teşkilât Başkanı ve Yöneticileri, Türkçeyi gerektiği gibi en güzel bir şekilde, nezaket kurallarına riayet ederek, kimseyi rencide etmeyecek üslupta konuşmalı, gerek teşkilât içinde, gerekse de toplum içinde kibar ve kırıcı olmamaya özen göstermelidirler
Başkan ve yönetim kadrosu her ne kadar teşkilâtın her şeyinden sorumlu olsalar da teşkilâtın başarısı, çalışkan, atik, bilgili, fedakâr ve ahlak edep sahibi üyelerin varlığına bağlıdır.
O zaman başarılı olmak isteyen bir Başkan ve yönetim kadrosu, kendi teşkilâtının mensuplarını, ikili sohbetler, seminer ve konferanslarla çalışkan, atik, bilgili, fedakâr, ahlâk ve edep sahibi olarak yetiştirmenin gayreti içinde olmalıdır
Bir fikir mücâdelesini yürütebilmek için mutlak surette o fikri öğrenmek, çok iyi kavramak ve yaşamak gerekir. Bu yüzden herkes seminer ve konferanslara mutlak surette iştirak ettirilmelidir.
Teşkilât mensupları, teşkilât yapısı içinde Türk Töresi ve İslâmi edebe uygun bir şekilde hareket etmelidirler. Bu şekil hareket etmeyenler önce kibar bir lisanla ikaz edilmeli ve hataları kendilerine söylenilmelidir. Burada önemli bir husus var ki o da; her şey Başkan ve Yönetim kadrosundan beklenilmeden arkadaşlar kendi aralarında bir nezaket çerçevesinde yanlış yapanları uyarmalıdırlar.
Teşkilât içinde ister Başkan, ister Yöneticiler asla yüksek ses ve bağırıcı bir şekilde konuşmamalıdırlar
Ülkücüler, ister teşkilât isterse de toplum içinde olsun her türlü yaşantı ve davranışlarında ülkücü davaya uygun olarak hareket edip, kendi nezaket ve ağırbaşlılıklarını, ülkücü davanın yüceliğini, kendi şahıslarının üzerinden topluma ispat etmek zorundadırlar. Bunu başaramayan bir kişinin ülkücülüğü yetersizdir hatta davaya zararı dokunur
ÜLKÜ OCAĞI- ÂİLE İŞBİRLİĞİ;
Ülkü Ocaklarında, okullarda ki gibi Okul - Âile Birliği benzeri bir Ocak- Âile Birliği Masası oluşturulmalıdır.
Ülkü Ocakları da bir okuldur. Ocağa gelen bazı gençlerin ruhsal bir takım rahatsızlıkları ve bunun neticesinde kişisel davranış bozuklukları olabilir. Bu tip gençler, dışarıda olduğu gibi kendi evlerinde de huzursuzluk yaratıp; anne, baba ve kardeşlerine, hatta mahallelisine karşı kaba, kırıcı olabilirler.
Böylesi gençler tespit edilerek, özel olarak kendileriyle ilgilenilmeli, gerekirse babasıyla gizlice görüşülüp, birlikte hal çaresi aranılmalıdır ki bu konu Ocak Başkanlarının öncelikli meselesi olmalıdır.
Bu tip olumlu faaliyetler Ülkü Ocaklarına çok büyük bir itibar kazandırır. Bunu duyan birçok veli, çocuğunu ülkü ocaklarına kendi elleriyle getirir çünkü komşusunun problemli çocuğuyla nasıl ilgilenildiğini bir kere görüp şahit olmuştur. Bu göz ardı edilmemesi gereken bir konudur.
Aslan yatağından belli olur sözü gereğince bilhassa teşkilât binalarının temizliğine ve düzenli olmasına azami özen gösterilmelidir. Teşkilâta ilk defa gelen birisi, gördüğü temizlik, tertip ve düzen karşısında hayretler içinde kalmalıdır. Göreceği ilgi alaka, hürmet ve ikram ise hayretini daha da artırmalıdır...
Yapılacak olan her faaliyette mutlak surette Başkan ve yönetim haberdar edilip izin istenilmelidir. Şayet izin verilmiyorsa üzülmemeli, mutlak bir sebebinin olduğu düşünülmelidir
Bir teşkilâtın başarısızlığı, o teşkilâtın iyi yönetilemediğinin, işlerin iyi yürümediğinin ve disiplinsizliğinin göstergesidir
Teşkilât içinde dedikodu üreten ve sır saklamayan kişilerin bulunmasına asla müsaade edilmemelidir. Dedikodu yapmak bir teşkilât için en öldürücü virüstür, ölümcül bir hastalık gibidir
Ülkücü demek, teşkilâtçı, çalışkan, fedakâr, cesur ve Türk milletinin vatanı, bayrağı ve namusunun mücâdelesini veren haysiyet ve şeref sahibi insan demektir
Ülkücü teşkilât demek; bu kutsal mücâdeleyi zafere taşıyacak vatansever Türk gençlerinin altında toplandığı yapı demektir
Teşkilâtçılık ise; davanın disiplin ve kurallar manzumesi çerçevesinde yürütülebilmesi için içinde toplanılan yapının sevk ve idaresidir
SON OLARAK ÜLKÜCÜ GENÇLERE ŞUNLARI SÖYLEMEK İSTİYORUM;
Birlik ve beraberlik ruhuyla ve de Allah'ın izniyle bütün bu zorlukları aşarak vatanımızın dirliğine ve birliğine göz diken dış mihraklar ve onlara uşaklık eden yerli işbirlikçilerin çanlarına ot tıkayıp, bu gibi alçak- satılmışların mübarek vatanımız üzerindeki kirli ve alçakça oyunlarına müsaade etmeyeceğiz!
Bir ve birlikte olacağız, iri ve diri olacağız, buna mecburuz.
Allah'ın süvarisi, İslam'ın bayraktarı olan yüce ve şanlı Türk milletinin ÜLKÜCÜ BOZKURTLARI!
Zaman, safları sıklaştırma, kucaklaşıp kenetlenme zamanıdır!
Zaman çok daraldı, şer ittifakları tetikte, Türk'ün boynuna indirilmek için cellatlar baltalarını bilemekte!
Hainler inlerinden çıkmış ulu orta postlarını güneşlemekte!
Münafıklar seni en zayıf noktandan vurabilmek için, MUVİYE gibi ucuna Kur'an sahifeleri takılı mızraklarıyla ensenin dibine kadar sokulmuş. Ne bırakıp kaçışın ve nede kurtuluşun mümkün!
BİR TEK ÇAREN VAR O DA;
Bol bol okumak!
Bilgiyle donanmak!
Ve sonra;
Bir olmak!
İri olmak!
Davanın etrafında kenetlenerek diri olmak!
BAŞARININ İLK ŞARTI;
Allaha yakınlık,
Tevekkül sahibi, gayret ehli ve ihlâslı olmaktır!
Hakk ile olun!
Hakkı savunun!
Haklı olun!
Haklının yanında olun!
Türklük şuuruyla yaşayıp, milletinize hizmeti ibâdet bilin!
Türk tarihi sizin yaşayan hafızalarınız olmalıdır, onu daima canlı tutun!
Tarih sizi unutabilir, bu tarihe bir şey kaybettirmez!
Şayet siz tarihi unutursanız, tarih sizi asla affetmez!
HER ÜLKÜCÜ ŞUNU BİLMELİDİR Kİ
Gördüğü her genç kız, yarın anne olup Kürşatlar, Atatürkler ve Türkeşler doğuracaktır. Onlar neslimizin tarlası, evlerimizin sultanı, çocuklarımızın anası olacaktır. Gün gelir yarın cephede her biri bir Kara Fatma, Bombacı Emine, Nene Hatun, Şerife Bacı olurlar. Bundan dolayıdır ki ülkücüler onları korumalı, kollamalı ve gerekirse onları koruma uğruna canlarını seve seve vermelidir.
NAMUSU UĞRUNA TEREDDÜT ETMEDEN HAYATINI ORTAYA KOYAN TEK MİLLET TÜRK MİLLETİDİR.
Sokak, park, okul önleri ve toplu taşıma araçlarındaki kızlı- Oğlanlı rezaletlerin sergilenişi ve de bu fuhşiyat derecesindeki rezaletlere karşı en küçükte olsa bir önleyici tedbirin alınmaması Türk milletine karşı yapılmış olan en büyük ihanettir. Türk toplumu ve âile yapısı bir an evvel çöksün diye, bilerek ve kasten bu ahlâki çürümüşlüğe karşı hiçbir tedbir alınmıyor. Sırf bu yüzden zinayı serbest bıraktılar ve gereği gibi uyuşturucunun üzerine gidilmiyor!
İşte bu noktada siz değerli ülkücü Bozkurtlara büyük görevler düşmektedir. Yanlış yapanları mutlaka uyarmalısınız, onlara gayet yumuşak bir şekilde yaklaşarak, yaptıklarının ne denli büyük felâketlere sebebiyet vereceğini anlatmalısınız çünkü siz ülkücüler namus ve haysiyet ehli ve Türk milletinin İstiklâl ve İstikbâl ümitlerisiniz bunu sakın unutmayın.
Cümlenizi, imanınızla aydınlanan o pak alınlarınızdan öpüyorum sevgili ülkücü bozkurtlar.
SİZ ÜLKÜCÜLER;
Nurani anaların helâl süt emzirip,
Asalet ifade eden ninnilerle beleyip büyüterek,
Türk milletine armağan ettiği mübârek evlâtlarsınız!
ALLAHA YAKINLIĞIN İLK ŞARTI NAMAZLARINIZDIR!
Günde beş vakit olmak üzere kılınır.
Allaha teslimiyetin en büyük göstergesidir.
Allahı anarak ruhen temizlenmek ve bedenen zindeleşmektir.
Varılan her secdede nefsin kırılarak kalbin yumuşamasıyla merhamet hasıl olmasıdır.
Namaz;
Allahın emri,
İslâmın şartı,
Dinin direği
Ve müminin miracıdır.
Miraç, yükselmek demektir.
Namazını eda ile yüksel Türkoğlu!
Senin için yükselmenin hududu yoktur!
''ESKİDEN ÜLKÜCÜ OLDUĞUNU'' SÖYLEYEN YAL DÜŞKÜNLERİ SİZLERE DE SÖZÜM VAR;
Böylesine kutsal bir davayı bırakıp, ''Ben de eskiden ülkücüydüm'' diyerek, müstevlilerle iş birliği yapan siyâsi mezbelelerde çanak yalayabilmek ümidiyle takla atan utanmaz nankörlere binlerce kere yazıklar olsun!
Bu gibiler;
Utanmaz, ar nedir bilmeyen haysiyet ve şeref fukaralarıdır!
Irzı ve namusu pazarlanırken aldırmayıp, bir kırıntı menfaat, sıradan bir tahta bacak makam koltuğuna oturabilmek uğruna adileşenlerdir!
Sizlerin yüzlerinize tükürmeyeceğiz çünkü ''Bu iğrenç surata beni niçin lâyık bulup fırlattın'' diye tükrüğümüz bile bizden davacı olur. Allah'ınızdan bulun!
12 Eylül 2022
ORHAN KILIÇOĞLU